ÇİRKİN KRAL EFSANESİ

cirkin kral efsanesi

cirkin kral efsanesi

Bu sezon böyle oldu. Üst üste üç hayat hikayesi filmini üst üste izlemiş olduk. İlki Müslüm Gürses’le başladı. Ardından size birazdan anlatacağım Yılmaz Güney’in hayat hikayesinin izini süren ÇİRKİN KRAL EFSANESİ ile devam etti. Son olarak da tabii ki Freddie Mercury QUINN ile tamamlandı. Üçü de birbirinden farklı, üzerimde değişik izler bırakan yapımlar oldu. Şimdi yazarken düşünüyorum bu üçü arasında bir sıralama yapsam hangisini ilk sıraya koyarım. Yapım açısından bakarsam QUINN ilk sırada olur elbette ama sıralama yapmak ya da katagorileştirmek istemem. Fırsatınız varsa hepsini izleyin derim.

ÇİRKİN KRAL

Yılmaz Güney yakın Türkiye tarihinin önemli figürlerinden biri. Eğer 70 ‘lerde doğduysanız ve 80’ler ve 90’lar Türkiye’de çocukluk ve gençliğinizi tamamladıysanız yakın geçmişi öğrenme konusunda benim gibi şanssızsınız diyebilirim. Darbeden öncesi ve sonrası bir şekilde bir unutturma planı içinde bizlere sunuldu. Biz ancak sonradan eğer merak ediyorsak araştırdık öğrendik. O dönemleri yaşayan tanıdıklarımız varsa da öyle acılar yaşamış oluyorlardı ki bazıları zaten önce kendileri unutmak istiyordu. Dolayısıyla ben hep merak ettim.

Yılmaz Güney işte o dönemin yasaklı isimlerinden biriydi. Türk sinemasının en önemli oyuncusu, senarsti ve yönetmeni olmasına rağmen bir şekilde görülmez sayılmaya çalışılan kişisi.

ÇİRKİN KRAL EFSANESİ

Bir hafta sonu eşimle film seçimi yaparken İstanbul’da sadece iki sahnede gösterimde olan Çirkin Kral Efsanesi filminin tanıtımını gördük. Hemen atladık gittik. Bir belgesel niteliğinde hazırlanan film eksik olan noktaları tamamlamak için bize yardımcı oldu. Ancak tabii daha bir çok soruyla da salondan ayrılmamıza neden oldu. Filmin afişinde ünlü yönetmen Haneke’nin de adı geçiyordu. Hatta filmin bir sahnesinde onunla röportajda yer alıyordu. Senaryoyu hazırlayan ve filmi yöneten genç arkadaşımızın hocasıymış Haneke. Filmin hazırlanması konusunda onu yüreklendirmiş. Filmin fragmanını aşağıda izleyebilirsiniz:

Anlatacak çok şey olduğu için belki de bana senaryo çok iyi kotarılmış gibi gelmedi. Yılmaz Güney’in aşırı bulduğum maskülen yapısı beni rahatsız etti. Ama bir sanatçı olduğunu göz önünde bulundurarak onu değerlendirmek istedim. Sinemaya ve ideolojisini öyle büyük bir aşkla öyle büyük bir tutkuyla bağlı ki gözü başka hiç bir şey görmüyor. Duygularını sınırlarında yaşayan bir insan. Sanırım büyük sanatçılar ancak böyle karakterdeki insanlardan çıkabiliyor.

Filmin artık vizyonda olduğunu düşünmüyorum ama bulabilirseniz mutlaka izleyin. Yakın dönem Türkiye tarihine dair çok şey bulabileceğiniz gibi Yılmaz Güney’i de yakından tanımak için bir fırsat olacaktır. Not: İzlerken ön yargılarınızı bir dolabın üstüne kaldırmayı da unutmayın.

(O gün filmi Beyoğlu’unda izledik. Sonra hemen sahaflara koştum ve filmde geçen kitabı bulup aldım. Çok güzeldi.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir