DİSKO TOPU ROMAN AYÇA GÜÇLÜTEN

disko topu roman

Beni biraz zorlayan değişik bir roman okudum adı DİSKO TOPU. Yazarı gazeteci Ayça Güçlüten. Bu kitabı bana çok yakın bir arkadaşım okumam için ödünç verdi. Okumuş, çok beğenmiş ve benim de beğeneceğimi düşünmüş. Beğendim beğenmesine de aynı zamanda sarsıldım. Gözümün önünden gitmeyen sahnelerle günlerdir uğraşıyorum. DİSKO TOPU beni etkiledi. Bir süre de bu etkiyle baş etmem gerekecek.

Yazar Ayça Güçlüten’den okuduğum ilk romandı DİSKO TOPU. Yazarın ise 3.romanıymış. Anlatıda ben dilinin kullanıldığı, çok karmaşık bir zihnin hızla akıp giden düşüncelerinin kurgusal bir bütünlükle bir araya getirildiği etkileyici bir roman var karşımızda.

DİSKO TOPU romanında anlatılan kara hikayenin kahramanı genç bir kadın. Babasının baskısı altında büyümüş, annesini bir şekilde yitirmiş, tek sığınağı ninesi olmuş yalnız bir kadın. Muhtemelen evden dışarı bile çıkması yasaklanan bu baskı ortamında akli dengesini yitirmiş, kendi kendiyle konuşmayı alışkanlık haline getirmiş, saf bir kadın. Bir gün evden kaçıyor ve tecavüze uğruyor. Hamile kalıyor. Ninesini kaybediyor. Ondan miras kalan evde tek başına yaşıyor. Bebeğini tek başına doğruyor. Ona isim bile koymuyor sadece KÜÇÜK diyor. Aç kalıyorlar. Çöplerden kendisine ve bebeğine yiyecek bulup getiriyor. İnsanlar kedi köpekleri beslerken sokaklarda bu genç kadın gibi biçare dolaşanlara kayıtsız kalıyor. Ama kadın umursamıyor. Öyle bir ben dili kullanıyor ki sanki o değil tüm dünya delirmiş sanıyorsunuz. Belki de haklı diyorsunuz. Delirmiş olmayız. DİSKO TOPU romanında kadının başına 142 sayfa boyunca gelmeyen kalmıyor. Hikaye sürekli yan karakterlerle bölünüyor, çoğalıyor sonra tekrar ana karaktere geri dönüyor. İyiydi yani arkadaşlar. Bana göre okunması gereken üzerinde konuşulması gereken bir hikaye anlatıcılığı vardı bu romanda. Tek sıkıntım okurken zaman zaman öğürtülerime engel olamam, insan olmaktan utanmamdı. Çünkü kurşun gibi delip geçen sözler vardı ana karakterin ağzından çıkan. Hedefsiz sözler, yerini buluyordu.

DİSKO TOPU belki de şu Amerikalıların short story dedikleri tarzda bir hikaye diye değerlendirilebilir. Romandan çok tertemiz bir uzun hikayeydi bana göre.
Not: Bu tanıtım yazımı 2.kez yazıyorum. Bilgisayarımın azizliğine uğradım. İlk cümlelerim uzay boşluğunda kaybolup gitti ama ben bu yazdıklarımın da arkasındayım. Okuyun arkadaşlar. Eğer dünyaya aklını yitirmek zorunda bırakılmış bir kadının gözünden bakabilecek ve yaşamın çirkinliğine tahammül edebileceksiniz okuyun.

Romanla ilgili güzel bir değerlendirme okumak isterseniz buraya da bir göz atın derim: RENKLİ KADINLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir