VAHŞİ ŞEYLER

vahşi şeyler

Bazı kitaplar vardır daha okumadan hakkında çok şey duyarsınız. Burcu Aktaş’ın kaleme aldığı Vahşi Şeyler de benim için böyle kitaplardan biri oldu. Arkadaşlarımla oluşturduğumuz çocuk edebiyatı konulu bir okuma grubumuz var. İlk buluşmamızın kitabı olarak Vahşi Şeyler’i seçtik. Çünkü okuyanlar okumayanların fikrini merak ediyordu.

Ben daha önce de bir kaç yazmıştım, kitap okurken bazı kurallarım var. Elime aldığım kitabı etkileşimsiz okumak istiyorum. Kitap ve yazarla ilgili araştırmamı sonraya bırakıyorum. Daha keyif alıyorum. Çünkü benim görüşüme göre her okuyucunun yorumu kendine göre bir öznellik taşıyor. Kitabı okuduktan sonra yorumları incelemek ortak düşünceler kadar farklı fikirlere de ulaşmanızı sağlıyor.

Vahşi Şeyler’le ilgili öncelikle ben kendi fikrimi söylemek istiyorum: Harika bir kitap! Üzerinde en çok tartışılan bölüm olan bu kitap bir çocuk kitabı mıdır sorusunun bendeki karşılığı Gençlik kitabı olduğu yönünde. Ancak çocukların kitap seçimlerinde özgür olmalarını da savunan biriyim. Akademisyenlerin ve çocuk edebiyatına emek vermiş çok değerli kişilerin fikirlerine saygı duymakla birlikte tıpkı yetişkinlikte olduğu gibi çocuklukta da kitap seçimini çocuğun kendisinin yapmasını istiyorum. Eğer bir kitap o çocuğun yaşına uygun değilse zaten çocuk onu okuyamayacak zamana bırakacaktır. Her kitabın her kişi için bir okunma zamanı vardır. Çocuklarla belli bir süredir kitap kulubü buluşmaları yapıyorum. Kitapları özenle seçiyorum. Katılanlardan bir kaçı yakın çevremden. İçlerinden Rüzgâr isimli yeğenim (ilkokul 4.sınıf öğrencisi) annesine şöyle demiş: “Bu yengem de içinde hiç resim olmayan kitapları seçiyor. Tamam çok güzel ama resim olsa onun hakkında düşünürdük. Ayrıca resimli kitaplar daha kolay okunuyor.” Genelleme yapmak elbette mümkün değil ama demek ki o yaştaki bir çocuk halen resimlerle kavramak, kolay anlamak istiyor. Gerçi Rüzgar böyle bir eleştiri yapmış olsa da her kitap kulübü buluşmasında o ayın kitabın özümsemiş, üzerine düşünmüş ve harika sorular hazırlamış oluyor. Örneğin Şeker Portakalı’nı annesi ona geçtiğimiz yıl almış. Okumaya başlamış ama sıkılmış bırakmış, bu yıl ise bir çırpıda okumuş. Sanırım bu örnekler benzer şekilde çoğalabilir.

Peki ben neden Vahşi Şeyler’i çok sevdim. Öncelikle çok güçlü bir edebiyat var, etkilenmemek mümkün değil. Eğer çocuk romanı olarak sınıflandırılmamış olsa ben bu kitaba yetişkin kitabı da rahatlıkla diyebilirdim. Zaten öneriyorum da. Alın çocuklarınızdan önce siz okuyun arkadaşlar. İçinde çok güçlü dil oyunları, yaşama dair tespitler, zihnin bir köşesine kazınan imgeler bulacaksınız. Temelinde anlatılan hikâye “şehir tarafından kuşatılmak” olsa da insanın kendisiyle iç hesaplaşması da işleniyor. Yeri gelmişken şöyle kısaca özetleyeyim konusunu: Tek başına kalan yaşlı bir kadın evine hapis yaşamaktadır. Onu yaşama bağlayan tek şey yüksek binalar arasına sıkışmış evindeki penceredir. Dürbünle oradan çevreyi gözlemler. Ona eşlik eden bir karga vardır. Kadın sürekli onunla konuşur. Birgün yolun karşısında küçük bir kız belirir daha kadın onun kim olduğunu anlayamadan bir de karaca ortaya çıkar. Sonra olaylar ardı sıra akmaya başlar. Hiç beklenmeyen yerlerde hayvanlar görülecektir: rengini yitirmiş artık kahverengileşmiş denizde yüzen domuzlar, bir inşaatın içinde uyuyan boz ayı gibi. Kadın tüm bu haberleri takip ederken bir de camının önüne baygın bir şekilde düşen yavru kuşu hayata döndürmekle uğraşmaktadır.

Edebi dili güçlü olmakla birlikte kısaca anlatmaya çalıştığım konusundan, karanlık ortamından dolayı belki yetişkinler bile okurken zorlanabilirler. Ancak ben hiç sıkılmadan, merak ederek bir kaç saat içinde okuyup bitirdim. Kitapta hoşuma giden şeylerden biri de disiplinler arası bağlantı kurmasıydı. Edebiyatın türleri dışında sık sık Van Gough’tan bahsederek resimlerine yönlendirmesi, müziği kullanması etkileyiciydi. Selim İleri, Elias Canetti gibi yazarlardan alıntı yapması da ayrıca altı çizilecek bir konuydu.

Toplumun görünmez elleri, farklı olanın etrafına hemen bir daire çizer. Yine öyle oldu. Sanki gizli bir el Mualla’nın etrafına bu daireden çizmiş, sonra daha büyük bir daire çizmiş, sonra daha da büyük bir daire çizmişti ve insanlar o dairenin sınırından merkezine bakıyordu. Ama asla içeriye girmiyorlardı. syf.104

Yukarda alıntıladığım cümleye benzer bir çok güzel cümle var bu kısacık kitabın içinde. Biraz derin düşünme biraz da sabır istiyor. İyi olan her şey gibi.

İyi okumalar dilerim,

KÜNYE:

YAZAR: BURCU AKTAŞ

RESİMLEYEN: FÜSUN TURCAN ELMASOĞLU

YAYINEVİ: DOĞAN EGMONT

YAYIN YILI: 2019 (2.baskı)

SAYFA SAYISI: 114

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir