BİR CUMA RÜZGARI KADIKÖY

bir cuma rüzgarı kadıköy

Mario Levi’nin yedi ciltlik bir seri olarak planladığı romanlarının ilki BİR CUMA RÜZGARI KADIKÖY sizi elinizde bir fotoğraf albümü eşliğinde gezmeye çıkarıyor. Benim için ayrı bir önemi de var: sanki Mario Levi ile öykü atölyesinde bir derse katılmışım hissini taşıdım kitabını okurken. Çok eğitici bir deneyim yaşatmış oldu. Ayrıca her zaman başucu kitaplarımdan biri olacak. Böylece serinin diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum.

Yedi ciltlik bir seri olacak. Sonraki ciltler bir devam romanı olarak hem görülebilir hem de görülmeyebilir. Yedi kitabın her biri İstanbul’un farklı bir semtinde ve haftanın farklı bir gününde geçecek. Her kitap için bir günün seçilmesinin hiçbir özel sebebi yok. Bu kitap Kadıköy’de bir cuma günü geçiyor.

İkinci kitap Şişli, Osmanbey, Feriköy, Kurtuluş civarında bir Salı günü geçecek meselâ. Sonraki kitaplar sırasıyla Eminönü, Beyoğlu, Adalar, Sur içi yani Balat, Hasköy, Samatya ve biraz Anadolu biraz da Rumeli olmak üzere Boğaz şeridinde geçecek.

Şu an sonraki üç kitabı yazmış bulunuyorum. Tercihim senede iki kitap çıkması, ikinci kitap da muhtemelen eylül veya ekim ayında yayımlanabilir.” Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan Gamze Akdemir röportajında seri hakkında bu bilgileri vermiş Mario Levi. Kitabın içinde Kadıköy’den çekilen fotoğraflar eşliğinde karakterlerin hikayeleri anlatılıyor. Fotoğraflar da kendi kamerasından. Zaten hayran olduğum usta yazarların böyle bir merakı vardır. Mesela Sabahattin Ali ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi. Şehri bir flanör gibi turlar, durup anın fotoğrafını çekerler. Zihinlerinde o anın kurgusunu kendilerince yaparken belki de anı da ölümsüz kılmaktır niyetleri.

Kadıköy zaten benim İstanbul’da en sevdiğim semtlerden. Özendim doğrusu. Durup, düşünmeyi, zamana hükmedip kurgulamayı sevdim. Dolayısıyla bu serinin fikri bana çok etkileyici geldi. Ayrıca ilk kitapta anlatılan karakterler ve bu karakterlerin ana hikayeye bağlanışlarına da çok güzel. Bir de karakterden karaktere geçiş kurgusu.

Şöyle bir havası var bu romanın… elinize içeceğinizi alıp, sessiz bir köşeye çekilip, karakterleri yaşatabilirsiniz yazarla birlikte.

– Okuru da davet ediyorsunuz buna. Bir imeceye, okuma, yazma ve hayal etme faaliyetine. Bu kez nasıl bir oyunla karşı karşıyayız? Biliriz yapıtlarınızda bunu yapmayı seversiniz.

– Hem de nasıl severim. Okuru oyunun bir parçası yapmak isterken onlar da kendilerine göre bir kılığa girsin istiyorum. Nasıl eşlik etmek istiyorsa kendine o kılığı seçsin istiyorum. Bu arada şunu da söyleyeyim ki; bu romanı yazarken zaman zaman çok eğlendim. Kahramanlarımı güç durumlara düşürdüğüm anlarda mesela.

Kemancı Süreyya bazen kaçamaklar yapıyor, tereddütler yaşıyor. Orada bir kafede garson olarak çalışan Funda birdenbire kahve içen Zehra ile karşılaşıyor. Onların bilmeden birbirlerine yaşattıkları, birbirlerini yanlış anlamaları var; onları seviyorum.

Sonra yine Funda ile bir başka kahraman bir kitapçıda bir araya geliyorlar. Aslında onları birleştiren çok yakın bir bağ var ama onlar bunun, birbirlerinin varlığının farkına varmıyorlar bile. Bu gibi anları seviyorum.

Mario Levi

“Bu zaman yolcularının hepsini tanıyorum…..

Ne dersiniz? Mesela bir hikaye zamanı süresince kim olmak istersiniz? Ressam, film yönetmeni, garson, ayakkabı boyacısı, çiçeki, vatman, yazar, hamal, aylak, turşucu, çaycı, balıkçı, pezevenk, reklamcı, gazeteci, avukat, orospu, dönerci, mezeci, dilenci, köfteci, berduş… Hepsi mümkün” syf.11

Bilen bilir Mario Levi aynı zamanda yazarlık kursları düzenlemektedir. Benim katılma fırsatım olmadı. Ama bu seriyle bir şekilde onun kalemiyle ortak eğitime katılmış gibi hissediyorum kendimi. Teşekkür ediyor ve iyi okumalar diliyorum.

Not: Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajın tamamı için BURAYA bakabilirsiniz.

bir cuma rüzgarı kadıköy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir