SARKAÇ

sarkaç roman

Sarkaç bir üçlemenin ikinci kitabı. Serinin ilk kitabı Fresko Apartmanı bir öykü kitabıydı, bu ise bir roman. Hatta uzun soluklu bir roman, tam tamına 553 sayfa. Başak Baysallı’nın söylediğine göre 700 küsur sayfadan kısaltılmış. Yazar şimdi üçüncü kitap üzerine çalışıyor. Teknik olarak yeni bir şey denemek istediğini söylüyor ama muhtemelen o da roman olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bu üçleme tarihsel bir gerçekliğe dayanıyor, içeriğinde çok karakter ve anlatacak epeyce şey var.

Önce ilk kitap Fresko Apartmanı’ndan biraz bahsetmek istiyorum. 110 sayfa olan bu öykü kitabında on öykü yer alıyor. Mekan Kuzguncuk. Orada fiziki olarak halen var olan bir apartmandan yola çıkılmış. Bu kitapta yer alan öyküler birbirinden bağımsız hikâyeler olarak okunabileceği gibi kahramanları takip ederek, ki hepsinin yaşamı bir şekilde iç içe geçmiş durumda, bir novella gibi de okuyabiliyorsunuz. Eleni, Kirkor, Matilda ve Rüya ana karakterleri üzerinden anlatı şekilleniyor. Elbette yan karakterler de var. Mekân ve kahraman seçimi bizi yakın geçmişimizle yüzleşmeye götüren bir hikâye sunuyor. Yazarla bu Fresko Apartmanı hakkında Kiltablet öykü fanzin için yaptığım röportajı burada bulabilirsiniz.

Sarkaç romanında ise hikâye biraz daha geriye gidiyor. Bu kez ana kahramanlar Avram, Kirkor, Matilda ve Eleni. Tabi onların yanı sıra anne ve babaları, onların dostlukları, hayatları sürdürdükleri Kuzguncuk ve Beyoğlu’ndaki komşuları ile arkadaşları da var romanda. (Ara Güler, İsmet İnönü de karakterlerden) Bir diğer karakter ise mekân. Ben romanlarda mekânın ana kahraman gibi işlenmesine hayran kalan bir okurum. Özellikle de gezip gördüğüm yerler söz konusu ise metinle birlikte o mekânları tekrar gidip görmeye bayılıyorum. Bu romanda Beyoğlu ana kahramanlardan biri. Yine Kuzguncuk ve Heybeliada da öyle.

Romanı okuyup bitirdikten sonra yazar Başak Baysallı’nın neden yedi yüz sayfa yazdığını anladım. Hatta belki yapacağım tek eleştiri bu noktadan hareketle olur. Yakın tarihimizle yüzleşmemiz gereken konuları Rum, Yahudi ve Ermeni toplumu üzerinden işlerken, çoklu kahramanların varlığı, tarihi dokunun detayları nedeniyle bu roman ya daha çok sayfalı ya da bu kurgu üçleme değil de sanki dörtleme ya da beşleme olmalıymış düşüncesindeyim. Yine de yazarın uzun yıllar süren araştırmaları, titiz çalışması, felsefi bakış açısı eminim bu üçlemeyi okuyacak herkese bir üst araştırma yaptıracak, belki de toplumsal duyarlılık getirecektir.

Başak hanım İtalyan Lisesi’nde edebiyat öğretmeni. Kendisi gibi öğretmen olan ailesinin meslekleri gereği yıllarca oradan oraya Anadolu’yu gezmiş. Hep küçük şehirlerde ve kasabalarda yaşamış. Üniversite okumak için İstanbul’a gelmek onu çok mutlu etmiş. Hatta Sarkaç’ın söyleşisinde, “Ben herkesin söylediği sakinlikten çıkıp geldiğim için büyük şehri ve kaosunu seviyorum,” demişti. Çocukluğundan beri edebiyata olan düşkünlüğü onu Mimar Sinan Üniversite’sinde Türk Dili ve Edebiyatı okumaya yönlendirmiş. Klasik sever bir okur olduğunu özellike Türk klasiklerini okuduğunun da altını çiziyor. Kendisiyle tanışıyoruz. Sarkaç romanıyla ilgili şöyle bir notu olmuştu: “Ben bu romanı çok uzun zamanda yazdım. Lütfen aceleye getirmeden yavaş yavaş okuyun.” Neden böyle söylediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Yazarla ilgili son bir notum olacak, kendisi sosyal medya kullanmıyor. İlk kitabı yayınlanınca yayınevinin ısrarıyla bir hesap açmış ama aktif değil. Günümüzde yazarlar kendi eserlerinin pazarlamacısı da olmak zorunda kalıyor maalesef. Onun bu duruşunu da saygıyla karşılıyorum ve bu yazımı okuyan herkesin, özellikle yakın tarihe, azınlıklar meselesine duyarlı ya da ilgili olan edebiyat severlerin bu romanı okumasını tavsiye ediyorum.

Bu haliyle saat sarkacına benzese de kolyenin amacı, zamanı ölçmek değil elbette. Bugüne tanıklık etmek ya da şimdiyi kayıt altına almak gibi bir derdi de yok. Onun tek gayesi geçmişi bugüne taşıyabilmek, hafızada saklı ne varsa onu gün ışığına çıkarabilmek, karanlık odalarda donmuş, katılaşmış sesleri, görüntüleri harekete geçirmek. syf.360

Şimdi kısaca romanın hikâyesinden bahsedeyim isterseniz. Roman günümüze yakın bir zamanda Eleni’nin evinde başlıyor. Eleni bir şeyler hatırlıyor, bir hazırlık içinde. Evde yalnız değil yanında Rüya ve yardımcısı Fatma da var. Onun her hareketini takip ediyorlar. Hazırlıklar ilerledikçe bunun bir cenaze töreni için olduğunu anlıyoruz. Eleni’ni geçmişte olan biteni tekrar hatırlamaya çalışıyor. Çünkü yakın zamanda tüm hatıralarını yitireceğini öğrenmiş. Hafızası yavaş yavaş silenecek. Yanında çocukluğundan kalan tek dostu Kirkor var. Kurgu bir günümüze yakın tarihe bir hatıraların geçtiği zamana gidip gelirken ana kahramanların İtalyan Lisesi’ndeki günlerine gidiyor. Okuyucuyu İkinci Dünya Savaşı zamanında azınlıkların götürüldüğü kamplara, Varlık Vergisi dönemine, göçlere, dostluğa ve aşklara tanıklık etmeye davet ediyor. Not: Okurken çoğu yerde gözyaşlarınızı tutamayacaksınız.

Keyifli okumalar diliyorum,

KÜNYE:

KİTABIN ADI: SARKAÇ

YAZARI: BAŞAK BAYSALLI

YAYINEVİ: EVEREST

EDİTÖR: DEVRİM ÇAKIR

SAYFA SAYISI: 553

YAYIM TARİHİ: KASIM 2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir