TOP YUTAN BAHÇE – Çocuk Öyküsü

top yutan bahçe

Artık canıma tak etmişti. Bu kaçıncı giden ama geri gelmeyen top?… 

Bizim mahallemiz sessiz sakindir. Sıra sıra dizilmiş üç dört katlı evler ve hemen arkalarında küçük bahçeler vardır. Evler oldukça eskidir. Babam bir keresinde kendisinden bile yaşlı olduklarını söyledi. Buralara kentsel dönüşüm diye bir şey gelecekmiş. Ayak seslerini duyuyormuş. Ne olduğunu tam anlamasam da ben hayalimde bir dev olmalı diye düşünüyorum. Bizimkilere göreyse çok sevilen bir şey çünkü gelişini dört gözle bekliyor. Binamızda bir katta biz, diğerinde amcamlar, öbüründe ise babaannem oturur. Bizim arka bahçemiz yok. Eskiden bahçemizi kapatıp garaj yapmışlar. Çoğu komşu öyle yapmış zaten. Evler küçük ya kalabalık aileler zor sığar. Garajdan bozma odalar yapmışlar. Bir de buralar da araba park etmek büyük sorundur. Birbiriyle sürekli kavga eden komşularımız var. Allahtan bizimkiler zamanında garaj yapmışlar da amcam ve babam kimseyle kavga etmiyorlar.  

Burada yaşamayı çok seviyorum. Annem pek sevmez. Burası başka bir cumhuriyet der. Medeniyetten nasibini almamış der. Bir yere gidip gelmek sorun der. Bir sitede otursaydık şöyle rahat rahat, der. Neyse işte hiç sevmez. Oysa benim için çok eğlencelidir. Bir kere arkadaşlarım var. Neredeyse bebekliğimden beri tanıdığım arkadaşlarım. Okulum yakın. Rahatlıkla gidip geliyorum. Oyun parkımız yok aslında ihtiyacımız da yok çünkü tüm mahalle oyun alanımız.  

Ama her şey güzel olamaz ya! İşte bizim mahallede de küçüklüğümüzden beri şüpheli bir şey daha doğrusu bir ev var. Sokağın başında dışı mavi boyalı panjurlu bir ev. Artık kimsenin evinde o gürültüyle açılıp kapanan panjurlardan yok. Ben adını bile bilmiyordum annem söyledi. Eskiden pek modaymış. Zengin evlerinde olurmuş. Bu evin bahçesi duruyor. Ve bu bahçede tam bizim oyun alanımızın arkasında kalıyor. Çocuklarla maç yaptığımız zaman maalesef sık sık topumuz bu bahçeye kaçıyor. Orada yaşayan yaşlı kadın tam bir cadaloz. Çok özür dilerim, elbette kendimden, çünkü ben böyle kaba bir kız değilim, genelde kötü söz söylemem.  Evet ya pardon, kendimi tanıtmayı unuttum ben Deniz. Dördüncü sınıfa gidiyorum ve evet futbol oynamaya bayılıyorum. Mahalledeki tüm erkeklerden çok daha iyi oynadığımı da söylemeliyim.   

Yaşlı kadın, top bahçesine kaçınca ne kadar bağırsak, seslensek hiç oralı olmaz. Duvar öyle yüksek ki oraya inmeye cesaret edemeyiz. Aslında bir nedeni daha var o da kadının gerçekten bir cadı olmasından korkuyor oluşumuz. Doğrusunu söylemek gerekirse ben pek öyle cadı hikayelerine inanmam. Hatta çok çocukça bulurum. Benim futbol oynamak dışında ilgilendiğim diğer şey kitap okumaktır. Özellikle dedektiflik romanları okurum. Sherlock Holmes hayranıyım. Piyasada ne kadar romanı varsa hepsini okudum, ne kadar dizisi, filmi varsa izledim. Etrafta şüpheli bir şey görsem hemen Sherlock gibi ipuçlarını en ince ayrıntısına kadar inceler, o işi çözerim. Anlayacağız büyüyünce ya futbolcu ya da dedektif olacağım. İşte bu yüzden o yaşlı kadının bir cadı olduğuna diğer çocukların aksine ben inanmıyorum. Onun çocuklardan hoşlanmayan biri olduğuna eminim. Üstelik o kadar kötü biri ki çevresinde hiç kimse yok. Düşünün bu kadar yalvarmalarımıza karşılık bir kere olsun camdan başını uzatıp bir şey demedi. Tamam bir şey demesin bari bahçeden toplarımızı atsaydı.  

İşte o son top gerçekten sabrımı taşırdı. Birincisi bir daha babamdan top parası isteyemezdim. İkincisi ortada büyük bir haksızlık vardı. Toplarımız geri verilmeliydi. Ufuk, Mert ve Emir’e gidip kadının kapısını çalmayı önerdim. Sonuçta kibarca gidip kapısını çalacak ve topumuzu isteyecektik. Kabul ettiler. Hep birlikte ön kapıya doğru geldik. Garip bir şekilde evin önüne geldiğimizde güllük güneşlik olan hava birden bulutlarla kaplandı. Deli gibi bir rüzgâr esmeye başladı. Tam demir kapıya elimi uzatmıştım ki iki köpek havlayarak kapıya doğru koşturdular. Korkudan geriye zıpladım. Neredeyse düşecektim. O sırada ikinci kattaki perdeler havalanıp indiler. Ve bizim yiğit delikanlılar pırrrr. Kapının önünde bir başıma kala kalmıştım. Akşam eve döndüğümde bardaktan boşalırcasına yağmur yağdı. Meğer bekleniyormuş. Haberlerde dinledim. Zaten ben de öyle düşünmüştüm. Bu cadı işi değil, doğa işiydi. Ve o hâlâ yaşlı bir kadındı.  

Ertesi gün ön bahçedeki köpeklerle tekrar yüz yüze gelmemek için bir plan yaptım. Arka bahçede topumu görüyordum. Büyük incir ağacının hemen dibinde duruyordu. İncir ağacı da duvarla yarım metre mesafedeydi. En iyi yaptığım şeylerden biri de ağaca tırmanmaktır. Neden daha önce aklıma gelmedi diye düşünerek hemen incir ağacına atladım. Dalları tırmanmak için yapılmış gibiydi. Fakat bir şeyi unutmuştum. İncir ağacının dallarına güven olmaz, hemen kırılıverirler. Öyle de oldu. Kendimi yerde topumun yanında boylu boyunca uzanmış buldum. Ayağa kalkmaya çalıştım ama olmadı ayak bileğim ağrıyordu. Köpeklerin sesini duydum. Arkada bir şeyler olduğunu anlamışlardı deli gibi havlıyorlardı. Bağlı olmalıydılar. Rahatlamıştım. Sonra o geldi, yaşlı kadın. Beni ağacın dibinde görünce çok şaşırdı. Köpeklere seslendi hemen sustular. Yanıma çömelmişti. Ayak bileğime bakıyordu. Ben de ona. Hiç de korkulacak birine benzemiyordu. Ayağımı daha iyi görebilmek için boynuna dantel bir örgüyle sarkıttığı gözlüklerini taktı. Aynısından babaannemde de vardı. “Yakın gözlüklerim olmadan hiçbir şey göremiyorum” derdi. Yaşlı kadın babaannemle aynı yaşta olmalıydı ama ondan çok farklıydı. Bir kere tıpkı öğretmenim gibi çok şıktı. Parlak bir gömleğin üstüne işli bir yelek giymişti. Altında da kumaş pantolon vardı. Bembeyaz saçlarını arkada topuz yapmıştı. Üstelik buram buram lavanta kokuyordu. Böyle bir cadı olamaz herhalde diye düşünmüştüm.  

-Küçükhanım ne işiniz vardı acaba o ağaçta? dedi. 

-Kusura bakmayın ama bana kızmaya hakkınız yok. Hepsi sizin suçunuz.  

-O ne demek şimdi?  

-Topum için geldim. Bu kaçıncı topumuz. Size ne kadar seslenirsek seslenelim bize hiç cevap vermediniz.  

-Ben küçük çocukların top toplayıcısı gibi mi görünüyorum? 

-Peki bu bahçe çocukların toplarını yutan bir canavar mı acaba? 

Birbirimizden pek hoşlanmadığımızı anlamıştık. Zaten çok kalmak gibi bir niyetim de yoktu. Topumu alıp çıkacaktım. Oysa bir türlü ayağa kalkamıyordum. Bana yardımcı oldu, birlikte eve geçtik. Ayağım şişmeye başlamıştı. İtiraz etmeme fırsat vermeden kanepeye uzanmamı söyledi ve ayağıma buz koydu. Sonra da ekmekten ıslatarak yaptığını söylediği bir hamuru yaydı. Mecburen biraz daha yanında kalacaktım.  

Aslında bu işime de gelmişti. Evin içini inceleme fırsatı buldum. Netice de bir dedektifin en iyi yaptığı şey gözlem yapmak, ipucu toplamaktır. Bu kadın hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak istiyordum. Belki de görüntüsü tamamen bir aldatmacaydı. Her ne kadar cadılara inanmasam da onların hızlıca kılık değiştirme özellikleri olabilirdi. Ama etrafa baktıkça gördüğüm şeyler bu kadının sıradan bir babaanne ya da anneanne olduğuna dair şeylerdi. Bulunduğumuz kat son derece sade döşenmişti. Bir köşede piyano bile vardı. Üstelik ortalıkta dolaşan iki ya da üç kedi görmüştüm. Belki de daha fazla. Bu kadın hayvanları seviyordu. Peki neden çocukları sevmiyordu? Piyanonun üstünde birkaç fotoğraf vardı. Bunların içinde iki küçük çocuk fotoğrafı da görmüştüm. Bunlar torunları olmalıydı. Öyleyse neden ben şimdiye kadar bu kadının evine giren çıkan kimseyi görmemiştim.  

Mutfaktan elinde bir fincanla geldi. Etrafa mis gibi bir koku yayıldı.  

-Çikolatalı süt seversin diye düşündüm, dedi.  

Hayır diyemedim. Hangi çocuk çikolatalı süt sevmez ki?  Fotoğrafa merakla baktığımı görünce; 

– Torunlarım, buradan çok uzakta yaşıyorlar.  

-Nerede? 

-Amerika’da. Anneleri yani kızım bir Amerikalıyla evli.  

-Hiç gelmiyorlar mı? 

-Çok sık değil. Telefonda konuşmaya çalışıyoruz. Ben İngilizce bilmiyorum. Onlarda çok az Türkçe biliyorlar.  

-Siz bu koca binada tek başınıza mı yaşıyorsunuz?  

-Evet ama pek yalnız sayılmam. Kedilerim var. Bahçede Ares ve Hera var. Ayrıca kitaplarım var.  

Gösterdiği yere baktım inanılmaz büyük bir kitaplığı vardı.  

-Bunların hepsini okudunuz mu? 

-Elbette. Bazılarını birkaç kez.  

Yaptığı ekmek hamuru ayak bileğimdeki şişi indirmişti. Artık üstüne basabiliyordum. Eve döndüğümde bütün gece gözüme uyku girmedi. Kendimden utandım. Hiç tanımadan biri hakkında hüküm vermiştim. Hatta ona “cadaloz” demiştim. Aslında iyi biriydi. Öyle olmasa neden tanımadığı bir kıza yardım etsin ki. Üstelik tüm toplarımızı da verdi. Bundan sonra bahçeye kaçan toplar hakkında daha dikkatli olacağını söyledi. Yatakta dönüp dururken çok düşünme fırsatım oldu. Her şeyi anlatmasa da ben Sherlock’tan öğrendiklerimle elde ettiğim ipuçlarını birleştirdim. Onu babaannemin toplantılarında hiç görmemiştim. Oysa babaannem bütün komşuları toplar ve evde dualı yemekler düzenler. Bu kadın bir yabancıydı. Bizim dinimizden değildi. Üstelik ben mahallede hiçbir evde öyle büyük bir kitaplık görmemiştim. Hele piyano çalan biri hiç duymamıştım. O da tıpkı benim gibiydi. Zaten bana öyle demişti: “Neden bu kadar şey anlatıyorum sana bilmiyorum. Belki de seni kendi küçüklüğüme benzettiğim için…” Futbol oynamasa da tıpkı benim gibi çocukken ağaçların tepesinden hiç inmezmiş. Beni de kızlar arasına almıyor ya. Hangi kız futbol oynayan, saçına kurdele takıp, cici bici giyinmeyen bir kızla takılmak ister ki. Benim de çok umurumdaydı. Ama yaşlı kadın umurumda. Onunla çok iyi arkadaş olacağımızdan emindim. Ve artık yalnız kalmasına gönlüm elvermeyecekti. Acaba bana da piyano çalmayı öğretir mi? Kitaplığından kitap ödünç almama izin verir mi? diye düşündüm. Sonra da bunu öğrenmenin en iyi yolunun ertesi gün onu ziyaret etmek olacağına karar verdim.  

3 Replies to “TOP YUTAN BAHÇE – Çocuk Öyküsü

  1. Dilek’ cim, bu öykünü daha evvel okuduğumda beğenmiştim. İkinci defa okuyunca daha çok beğendim. Çünkü, ön yargıyı kırmak ile ilgili o kadar güzel bir iletisi var. Hele ki ön yargının hakim olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Öykün daha çok okunsun ve beğenilsin isterim. Sevgiler,

    1. Elif’cim çok haklısın. Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda doğruyu, güzeli anlatmak, hiç kimsenin bakmadığı ve hatta bakmak istemediği yönden bakmak da görevimiz olmalı diye düşünüyorum. Edebiyatın her türü güzel de iyi ki çocuk edebiyatı var. Yorumla beni çok mutlu ettin. Sağol, varol.

  2. Dilek hanım kaleminize hayran kaldım.Gözlemlediğim kadarıyla çocuk edebiyatı konusunda çok başarılısınız, başarınız daim olsun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir